TARİH KOKAN ŞEHİR "KAYSERİ"

11.05.2020 - Pazartesi 00:54
ismail-argunsah-koseyazar-tasarım1

Kayseri, İç Anadolu Platosu’nun güneydoğu ucunda yer almaktadır. Yozgat, Sivas, Kahramanmaraş, Adana, Niğde ve Nevşehir illeri ile komşudur. Kayseri Ovası’nın güneyinde Erciyes (Argaios) Dağı, doğusunda ise Korumaz Dağı bulunmaktadır.   Şehir coğrafi konumu bakımından birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ticaret yolları, ordu ve menzil güzergâhı üzerinde olan şehir, Antik dönemde “Mazaka”, Roma döneminde “Caesarea”, Türklerin idaresine girmesinden sonra “Kaysâriye, Kayseriye” ve Cumhuriyet döneminde ise “Kayseri” adını almıştır.

İSKAN HAREKETLERİ

Kayseri’nin 22 km kuzeydoğusundaki Kültepe’de yapılan arkeoloji çalışmaları Kayseri’deki iskân hareketlerinin çok eski tarihlere dayandığını göstermektedir. Burada yapılan çalışmalar sonucunda ele geçen çivi yazılı tabletler ve diğer arkeolojik buluntular iskân tarihinin M.Ö. 3500’lere kadar uzandığını ve Asur ticaret kolonilerinin bu bölgede oluştuğunu göstermektedir. Daha sonraki Hitit, Frigya ve Hellenistik dönemlerinde ticaret şehri olarak büyük bir gelişme kaydetmiştir. XI. yüzyılın ortalarında Anadolu’ya Türkmen akınlarının başlaması sonucu muhtemelen 1067’den sonra Türkler’in hâkimiyetine geçmiştir. Danişmendliler için önemli bir merkez haline gelen şehirde Ulucami (Cam-i Kebir) başta olmak üzere birçok mimari yapı inşa edilmiştir. Danişmedliler’in bölgedeki gücünün zayıflamasıyla Selçuklu Sultan’ı II. Kılıçarslan (1169) Kayseri ve etrafını ele geçirmiştir.

SELÇUKLULAR İÇİN ÖNEMLİ MERKEZ

Anadolu’da siyasi birliğin sağlanması sonucu Kayseri, Selçuklular için de önemli bir merkez haline geldi. Bu dönemde Nureddin Mahmud Sultan Şah tarafından Anadolu’nun bilinen ilk medresesi (Hoca Hasan) inşa edilmiştir. Ayrıca I. Gıyaseddin Keyhusrev, I. İzzeddin Keykavus, I. Alaeddin Keykubad dönemlerinde ticaret önem kazanmış, birçok imar faaliyeti yapılmasının yanı sıra Kayseri sikkelerin de basıldığı bir merkez konumuna gelmiştir. Bu dönemde birçok sanatkârın şehre yerleştiği de bilinmektedir. 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğolların hâkimiyeti boy göstermiş, Moğollar şehrin tahribatına sebep olmuştur. Kayseri, bir süre sonra Sivas merkez olmak üzere müstakil bir devlet kuran Eratna’nın eline geçmiştir. Eratnalılar ile Karamanoğulları arasındaki mücadeleler sonucu hedef haline gelen şehir, 1398 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından Osmanlı hâkimiyetine alınmıştır.

kayseri

Camiikebir ve Erciyes...

KAYSERİ'NİN MİMARİ YAPISI

Mimari: Eski bir yerleşim yeri olan Kayseri, tarih boyunca farklı kültürlerin sanatını içinde barındırması bakımından bir kültür mozaiğidir. Aynı zamanda birçok imar faaliyetine sahip olduğu da bilinmektedir. Günümüzde şehir merkezinde bulunan mimari yapılar hemen hemen XII. ve XIII. yüzyıllarda başlayan imar faaliyetlerini işaret etmektedir. Kayseri’de XII. yüzyıldan itibaren Danişmendli, Selçuklu, Eretna, Dulkadiroğlu ve Osmanlı dönemlerinden kalan mimari eserler bulunmaktadır. Kayseri’de günümüze ulaşan en erken tarihli yapı bir Danişmendli eseri olan Ulucami (Cam-i Kebir)’dir. Selçuklu dönemi eseri olan Hunad Hatun Cami (1238)  Alaeddin Keykubad’ın hanımı Mahperi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Kayseri’deki Selçuklu camilerinin en büyüğü olan yapı, hamam, medrese ve türbesiyle bir külliyeyi teşkil etmektedir. Bir diğer Selçuklu yapısı Hacı Kılıç (1249) Cami’dir. Cami avlusu medrese olarak düzenlenmiştir. Osmanlı dönemi camileri içinde ise en ilgi çekici olan Mimar Sinan’a atfedilen (1586) Kurşunlu Cami’dir.

KAYSERİ MEDRESELER

Şehirdeki medreseler de önemli bir konuma sahiptir. Melik Gazi Medresesi, Gevher Nesibe tarafından yaptırılan Tıp Medresesi ve Şifahane, Kölük Medresesi, Hoca Hasan Medresesi, Sahabiye Medresesi, Köşk Medrese vd. başlıca örnekleridir. Şehirde önemli mezar anıtlarına da rastlanılmaktadır. Melik Gazi Kümbeti, Döner Kümbet, Lala Kümbeti, Alaca Kümbet, Ali Cafer Kümbeti vd. başlıca örnekleridir. Ayrıca kazı çalışmaları sonucunda şehirde kurulan Keykubadiye Sarayı’nın izlerine rastlanılmıştır.

ÖZETLE KAYSERİ...

Kısacası Kayseri, daha birçoğuna değinemediğimiz muhteşem tarzda yapılmış mimari eserlere ev sahipliği yapmaktadır. “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözünden hareketle şehrin mimari dokusuna sahip çıkılması, halkımızın bilinçlendirilmesi ve şehirde yer alan mimari eserlerin korunması gerektiğini bir kez daha vurgulamalıyız.

Evde kalın, sağlıcakla kalın.

Erciyes Üniversitesi Öğretim Elemanı
Uzman Sanat Tarihçi İsmail ARGUNŞAH

Etiketler
YORUM YAZ