KILIÇ HAKKI AYASOFYA

13.07.2020 - Pazartesi 13:56

Ayasofya’nın Tarihi ve Önemi

Ayasofya, İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Sultan Ahmet semtindedir. Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yaptırmış olduğu en büyük kilisedir. Aynı yerde üç kez inşa edildiği bilinmektedir. Ayasofya’nın ilk binası birinci tepe üzerinde IV. yüzyılda bazilika plan biçiminde ahşap çatılı olarak yapılmıştır. Genellikle bu yapının I. Konstantinos’un yaptırdığına inanılıyorsa da eser, onun oğlu Konstantios (331-361) zamanında bitirilmiş ve 360 yılında açılmıştır. Patrik İoannes Khrosostomos’un 404’te sürgün edilmesi üzerine çıkan ayaklanma sonucu meydana gelen yangında eser harap olmuştur. II. Thedosius (408-450) harap olan yapıyı beş nefli sahn olarak yeniden yaptırıp 415 yılında tekrar açmıştır. Bu ikinci yapı da lustinianos (527-565) ve karısı aleyhine 532 yılında çıkan Nika Ayaklanması sonucu yıkılmıştır. İsyanları bastırmayı başaran lustinianos, harap olan yapıların yerine daha büyük ve muhteşem tarzda bir bina inşa ettirmeyi tercih etmiştir. lustinianos dönemin en önemli iki mimarını huzuruna çağırtarak yaptıracağı kilisenin planından bahseder. Bu mimarlar Trallesli Anthemios ve Miletoslu İsidoros’tur. lustinianos geniş imparatorluğunun her tarafından malzeme istetmiştir. Böylece Mısır’da Heliopolis’ten sekiz büyük kırmızı porfir sütun, Batı Anadolu’da Efesos’ta (Ayasuluk-Selçuk) Artemis Mâbedi’nden, Kyzikos (Kapudağ yarımadası) ve Suriye’de Ba‘lebek’ten sütunlar getirildiği gibi başka yerlerden de değişik cins ve renklerdeki mermerlerin getirildiği bilinmektedir. 532’de inşaatına başlanan kilise, 27 Aralık 537’de tamamlanarak ibadete açılmıştır.

Ayasofya mimarisi, Hristiyan dinî yapılarının hâkim planı olan bazilika plan biçimine göre yapılmıştır. İki mimar bu yapının orta mekânını, çapı yaklaşık 31-33 metreyi bulan basık büyük bir kubbe ile örtme yoluna gitmişlerdir. Bu büyük kütle baskısını karşılamak üzere batı-doğu ekseni üzerinde kademeler halinde inen ve ufalan yarım kubbeler yapılmıştır. Yanlardaki baskı, galerilerde yan duvarlardaki pâyeler, kemerler ve tonozlar yardımıyla karşılanmıştır. Gerek Bizans gerek Türk devrinde yapılan büyük destek payandaları yardımıyla Ayasofya bugüne kadar ayakta kalabilmiştir.

ayasofya-cami

AYASOFYA NE ZAMAN CAMİ OLDU?

Uzun süre kilise olarak ibadete açık olan Ayasofya, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. Fatih Sultan Mehmet, 1 Haziran 1453’te İstanbul’da ilk cuma namazını Ayasofya’da kılarak, Osmanlı himayesi altında cami olarak işlev göreceğini duyurmuştur. Bunun üzerine Ayasofya’da bulunan çan ve haç kaldırılarak, mihrap ve minber yaptırılmıştır.

Ayasofya’nın ilk minaresi 1481 yılında yapılmıştır. Fatih’ten sonra tahta geçen Sultan II. Beyazıd döneminde bir minare daha eklenmiştir. Diğer iki minarenin ise Sultan II. Selim döneminde, Mimar Sinan’ın onarım çalışmaları sırasında eklendiği bilinmektedir. Bu nedenle Ayasofya’nın farklı dönemlerde yapılan 4 minaresi birbirine benzememektedir.

Sultan I. Mahmut döneminde yapının etrafına 1739’da kütüphane, 1740’da şadırvan ve 1742’de muvakkithane ve sıbyan mektebi yaptırılmıştır.

Osmanlı döneminde Ayasofya, 1847-1849 yılları arasında büyük bir tamir görmüştür. Tamir işi İtalyan mimar G. Fossati’ye verilmiş olup, yıkılmak üzere olan yapı büyük masraflarla onarılmıştır.

AYASOFYA NE ZAMAN MÜZE OLDU?

Cumhuriyetin ilanından sonra da ibadete açık olan Ayasofya, 1931 yılında kapatılmıştır. Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında Ayasofya müzeye dönüştürülmüştür. 1996’da Dünya Anıtları İzleme Listesi’ne alınan Ayasofya’nın kubbesi ve minareleri 1997-2002 yılları arasında restore edilmiştir. Aynı zamanda Ayasofya UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır.

ayasofya-muzesi

Günümüzde Ayasofya müze mi kalmalı, cami mi olmalı?

Ayasofya’nın camiye dönüştürülüp ibadete açılmasına ilişkin tartışmalar devam ediyor. Ayasofya müze olarak da kalabilirdi ancak en doğru karar camiye dönüştürülmesiydi. Çünkü Ayasofya kılıç hakkıdır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra fethin simgesi olarak Ayasofya’yı camiye dönüştürmüştür. Fetih simgesi olarak görülen yerin tekrar ibadete açılmasıyla en doğru karar verilmiştir. Ayasofya’nın ibadete açılmasının bazı kesimleri oldukça rahatsız ettiği görülüyor. Her şeyden önce içinde ibadet ediliyor olması Dünya Kültür Mirası olarak taşıdığı değerden bir şey eksiltmez. İbadete açıldıktan sonra turistlerin ziyaret amaçlı gelmeyeceği yönündeki kaygıların arttığını görmekteyiz. Fakat bilinmelidir ki Ayasofya’nın ibadete açılması ziyaret edilemeyeceği anlamına gelmez. Turistler, diğer camilerimizi ziyaret ettiği gibi, Ayasofya camisini de aynı şekilde ziyaret edebilir.

Ayasofya’nın ibadete açılma kararı dünya kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmıştır. Aynı kamuoyunun Balkanlarda 600 yıllık kültür mirası eserlerimiz, mezarlıklarımız tahrip edilirken, camilerimiz yıkılırken, türbelerimiz kiliseye çevrilirken neden sesinin çıkmadığı sorusu akıllara gelmektedir.

Ayasofya’nın ibadete açılma kararını doğru buluyor ve Türk-İslam âlemine hayırlı olmasını diliyorum.

Sanat Tarihi Uzmanı
İsmail ARGUNŞAH

YORUM YAZ