"İLİM, İLTİFATA TABİDİR"

24.06.2020 - Çarşamba 17:16
doc-dr-hasan-baktir-ilim-iltifata-tabidir

Değerli okurlar;

Bu kısa makalede bilimin kurumsallaşmamasının bilim insanı ve toplum arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediğinden bahsedeceğim. Malum ilim iltifata tabidir diye bir atasözümüz vardır. Bu atasözün "bilgi rağbet gördüğü, değer verildiği zaman varlığını devam ettirebilir" anlamına gelir. Bilginin oluşması bir gelenek ile mümkün olur. Örneğin, Avrupa'da Felsefe antik Yunan döneminde Sofistler ile kendini gösteren, Eflatun ve Aristotle ile kurama dönüşen, Roma İmparatorluğu, Ortaçağ, Rönesans ve sonrasında bilimsel bir gelenek olarak varlığını sürdüren bir bilgi alanıdır. İslam dünyası için örnek verecek olursak tefsir İslamın Klasik Döneminde ortaya çıkan, kurumsallaşan ve geleneğe dönüşerek varlığını devam ettiren bir bilgi alanıdır. Bir toplumda hangi bilgiler kuramsallaşmış ve gelenek oluşturmuş ise toplumun bu alanlarda gelişmiş olduğunu görürüz. Bugün Amerika'nın ve diğer devletlerin ekonomik, siyasi ve teknolojik gücü geliştirdikleri bilimsel buluşlarla ve teknolojiyi besleyen bilimsel araştırmalarla mümkün olmuştur. Amerikalı Graham Bell telefonu icat ettikten sonra iletişim geleneği oluşturan ve bu geleneği kurumsallaştıran ABD internet sistemini kurarak bütün dünyanın bilgi ağını ve dolayısıyla güvenliğini kontrol etmeye başlamıştır. Google, youtube ve facebook bilginin kuramsallaşması ve kurumsallaşması ile ortaya çıkan kuruluşlardır. Bilgi kuramı, kuram geleneği, gelenek ise kurumsallaşmayı besler. 

Bütün bunlardan bahsetmemin nedeni müslüman ülkelerin bu dönüşüm sürecinde başarılı olamamalarının nedenlerinden bir tanesini açıklamaktır. Biz Türkler tarihte kurduğumuz büyük devletlerle övünürüz. Övünmek de hakkımız. Ancak bizim büyük devlet kurabilme gücümüz geleneğimizden kaynaklanmaktadır. Biz ordu geleneği olan ve savaş konusunda oldukça etkili stratejileri geliştirebilen ve bunu da geleneğe dönüştürüp güçlendiren bir özelliğe sahibiz. Nihayet kurduğumuz bütün devletlerin temelinde ordu ve savaş tecrübesinin etkili olduğunu görebiliriz. 

"... Belki NASA benzeri bir kurumumuz olurdu."

Ancak ne yazık ki teknoloji ve fen bilimleri konusunda kendimize mahsus bir kuram ve gelenek oluşturamamışız. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi fen ve teknoloji biliminin tarihi anlamda bir kurama ve geleneğe dönüşmemesidir. Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u fethettikten sonra medreseler yaptırmıştır. Bu medreselerde Astronomi ve matematik gibi bilimlerin okunmasını zorunlu tutmuştur. Bu teşebbüs Bilimin bir geleneğe dönüşme çabasıdır. Na var ki birkaç asır sonra fen bilimleri medreselerden kaldırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet Han'ın başlattığı teşebbüs devam edebilseydi belki NASA benzeri bir kurumumuz olurdu. Osmanlı'da bunun devam etmemesinin nedeni toplum ile bilim arasındaki kopuk ilişkidir.

"İsmail Gelenbevi hikayesiyle anlatım..."

Bunu size bir hikaye ile anlatmak istiyorum. Osmanlı Döneminde İsmail Gelenbevi isminde bir bilgin yaşamış. Kendisi matematik biliminde çağının öncüsü olmuş. Bu dönemde Fransa'dan bir bilim adamı İstanbul'a gelmiş ve birtakım karmaşık, ülkesinde kimsenin çözemediği problemleri çözebilecek bir bilgin aradığını söylemiş. İsmail Efendiyi önermişler. İsmail Gelenbevi bu problemlerin çözümü ile ilgili bir risale yazmış. Bu karmaşık problemleri çözen kişiye hayran olan Fransız bilginin İsmail Gelenbevi'yi Fransa'ya davet ettiği söylenir. Biz İsmail Efendinin Fransa'ya gitmediğini biliyoruz. Zamanın padişahı Yeniçerilerin top atışında hedefi ıskalamalarına çok kızmış. Padişahın da imdadına İsmail Efendi yetişmiş. Matematik hesabı ile bir formül geliştirerek topların kalibresini ayarlayan İsmail Efendi sayesinde Yeniçeriler hedefi tam isabet vurabilmişler. Padişah bu hizmetine karşılık İsmail Efendiye kadılık vermiş. Kadı olduğu yerde güzel hizmetler yapan İsmail Efendinin talihini gene bir matematik hesabı değiştirmiş. İsmail Efendi Ramazan ayının gelmesinin hilal izlenmeden, matematik hesabı ile tespit edilebileceğini söylemiş. Hatta bir adım daha ileri giderek O sene ramazan ayının hangi gün başlayacağını da açıklamış. Zamanın şeyhülislamı var olan hilal izleme geleneğine karşı böyle bir alternatif geliştiren İsmail Efendiyi zındık ilan etmiş. Kendisine yapılan hakaretlere ve toplumun tepkisine çok üzülen İsmail Efendi hastalanıp ölmüş. 

Bugün biz astronomi ve gözlemevlerinde yapılan matematik hesaplamalarla 50 sene sonranın Ramazan ayını biliyoruz. Astronomi ve matematik bilimini kuramsal bir gelenek içinde kurumsal çalışma olarak devam ettirebilseydik ne İsmail Efendiler kahrından ölürdü ne de Osmanlı Devleti fen ve teknolojide geri kalırdı. Evet "İlim, iltifata tabidir". İltifat dediğimiz şey bilimin bir geleneğe dönüşerek devam etmesidir.

Not: Tarihçi değilim. İsmail Gelenbevinin hayatı ile eksik veya yanlış bir bilgi verdim ise affınıza sığınıyorum. İsmail Gelenbevi ile ilgili daha detaylı bilgiye Diyanet İslam Ansiklopedisinden ulaşabilirsiniz. 

Doç. Dr. Hasan BAKTIR

YORUM YAZ